25 Ocak 2016 Pazartesi

Tanıklara



Tanıklara (Sonlu İnsanın Sonsuz Us Büyümesine

Yeryüzü ve gökyüzü arasında
Tanıklık ettik
Büyük insanlık tarihine
Gidiyorum
İzler üstünde tapınaklara
Gidiyorum
Yıkımımı gözetlemeye
Gidiyorum
Tarihin yaralı bilincine
Sıfırın tarihe düştüğü gündü belki.

Fukara tarihin şairi!
Şiirin imgesini
Kurduğu çatıda
Hep bu talan vardı

24 Ocak 2016 Pazar

Çizgiler İçinde



ÇİZGİLER İÇİNDE

Çizgiler içinde arıyorum
Eğrilerin düzlemlerin sonsuz / keşfindeyim            


Katı cismimde düzlemini
Düzlemimde doğrunu
Doğrumda noktanı arıyorum

Toplamıyım sonlu küçüklerin
Büyüklüğüm oradan yansır sizlere

Gizem sanal evrenlerin resmidir

Düşünüyorum doğruların ahlak yasalarını
Eğriler bozuyor kısa mesafeleri

Ben yürürüm kıldan ince köprülerde
Ben hesaplarım kıldan ince eğrileri

22 Ocak 2016 Cuma

Sonlu İnsanın Sonsuz Us Büyülenmesine



Sonlu insanın sonsuz us büyülenmesine

                                                                                         İsmet  Kiraz


Her gün dönümünde
Taşıdık yüreğimizi zamana

Her gün dönümünde
Yakarken güneş ak bedenlerimizi

Bilincimizden başka taşıdığımız ne
Güneşe karşı ve onunla beraber

Aynada bakardık yaşlı ve genç bedenlerimize
Toprak daha uzak değildi gökyüzüne

 
Not: Yukarıda okuduğunuz dizeler, İsmet Kiraz'ın "Sonlu İnsanın Sonsuz Us Büyülenmesine" adlı nehir şiirinin giriş dizeleridir. Bunu "Tanıklara" başlıklı bölümizleyecektir.

7 Ocak 2016 Perşembe

AŞK MAVİDİR ÖĞRETMENİM

AŞK MAVİDİR ÖĞRETMENİM

Aşkın ne öğretmeni vardı, ne okulu, ne de ustası…
Her insanın yüreğinde çıraktı aşk… Ne denli uysal olursa olsunlar, yolu aşka düşenler asileşirdi...


  Liseli iki öğrencinin, bahçede, koridorda, sınıfta kısacık bakışma anlarının arasında saklı bir tohumdu aşk. Bu anlarda filizlenir, bu anlarda büyürdü.

Eğer bilmiş büyükler dünyası karışmasa,  gençler kendi deneyimleriyle yaşayıp öğrenecekler ve gökyüzünün maviliklerinden geçip güneşe uzanacaktı aşkları. Ama karıştılar…


Ve bir gün gençler “Aşk Öğretmen”le karşılaştılar. Çünkü o “Aşkın rengi nedir?” diye sorabilen biriydi. Aşkı bakışmalardan öğrenmiş bir kız öğrenci, Tavbanu: “Aşk mavidir Öğretmenim! Aşk mavidir.” diyebilme cesaretini gösterdiğinde bilmiş büyüklerin dünyası gücünü yitirmeye başladı…


Atalay Girgin, iki liseli sevgilinin ilişkisiyle başlayan romanında okulu, öğretmeni sorgular. Okulu kuşatan toplumsal koşullardaki iktidar çarkının öğretmenler üzerindeki etkisini, yarattığı güçlü karakterler üzerinden gösterir. Soru sormaktan geri durmayan öğrencileri, onlara sahip çıkan velileri ve duruşlarıyla iktidar çarkına çomak sokan öğretmenleri anlatır. Sıfatlarının, statülerinin, makamlarının ardına sığınan okuldaki iktidar temsilcilerini de…

Ve onların söz ve eylemleriyle öğrencilerin zihninde billurlaşır sorular:

“Sevmek günah mı?”
 “Sevmek ahlâksızlık mıdır? Ya da namussuzluk mudur sevmek?”


Bir kez sorulmaya görsün,  her soru yanıtını bulur… Her soru bir itiraza dönüşürdü. (Tanıtım yazısı)





NOT: "Aşk Mavidir Öğretmenim", yeni kapağıyla 15 Ocak'tan itibaren kitabevlerinde ve tüm D&R'larda... Ön Siparişler ise başta D&R, İDEFİX, BABİL, ODAKİTAP, SÖZCÜ KİTABEVİ olmak üzere internet sitelerinde başladı.

4 Ocak 2016 Pazartesi

"AŞK BUDUR"



"AŞK BUDUR"
Dandy ÇİKLETLERİNDE BİR İDEOLOJİNİN DIŞAVURUMU 
                                                                                                                 Mehmet ERKAN
Aşk, şarkıların, romanların, şiirlerin, filmlerin (ve şimdi de çikletlerin) belli başlı temalarından biri oldu bugüne kadar. Aşka ilişkin söylenen bunca söz, harcanan bunca çaba, aşkın ne olduğunu belirlemeye, tanımlamaya da yönelmiş durumda. Bu nedenle yapılmış pek çok aşk tanımı da var. Ancak, bizim için, ilk elde önemli olan aşkın nasıl tanımlandığı değil; önemli olan, aşkın nasıl tanımlanacağını da belirleyen kültürel ve ideolojik bütündür. Ki, bu kültürel, ideolojik bütünü tespit ettiğimizde, aşkın nasıl bir ideolojiyle beslendiğini, kodlandığını da görebiliriz.

Bu nedenle insan ilişkilerinde "aşk"ın görünümlerini, belirlenimlerini tespit etmek, sorgulamak için, genellikle bireysel bir şey, bir durum olarak düşünülen bu duyguyu/ilişkiyi, toplumsal ilişkileri göz önünde bulundurmadan incelemeye çalışmak bizi pek bir yere götürmeyecektir. Çünkü toplumu oluşturan bütün kurallar, değerler, kısacası kültür, her şeyi belirlediği, biçimlendirdiği gibi aşk'ı da belirlemiş, biçimlendirmiş, kodlamıştır. Yani aşk ilişkileri de toplumsal bir belirlenime sahiptir. Ve bu belirlenmişliğin, kodlanmışlığın dışında bir aşk ilişkisi tasarlamak, yaşamak bir başkaldırıdır. Kuralları çiğnemek, kurulu düzeni bozmaktır; dolayısıyla "gayri-meşru"dur, "suç"tur.
                                   *                                 *                                 *
            Erkek-egemen kültür, politikada, sanatta olduğu gibi aşkta ve cinsellikte de kendisini gösteriyor. Cinsiyete dayanan ayrımların, erkek ve kadın için aynı konuda farklı değer yargılarının (çifte standardın) geçerli olduğunu görüyoruz. Bir şeyi erkeğin yapması meşru veya normal karşılandığı halde, aynı şeyi bir kadının yapması kabul edilemeyen, onaylanmayan bir durum. Dolayısıyla kadın, (kendisini) erkeğe, erkek-egemen ideolojiye ve deπerlerine  göre belirle(n)miş, konumla(n)mış oluyor. 

            Erkek-egemen kültürün bir aşk ilişkisinde kadına benimsetmeye çalıştığı, dahası benimsettiği, yükümlü kıldığı değerler nelerdir? Bunları "Aşk Budur - Dandy" çikletlerinin resimlerinde izleyerek görelim. Çünkü bu resimler kendi çapında, karınca kararınca erkek-egemen ideolojinin kendisini ifade etmesi ve yeniden üretmesi işlevini yerine getiriyorlar. Yani ilişkilerde yaşanan ideoloji, burada kendisini dışavuruyor/resmediyor.

Aşağıda bu resimlemeler hakkında olduğu kadar, "resmedilmeyen şeyler" hakkında da bir şeyler söylemeye çalışacağız.

"Aşk ... onunla her buluşmanın öncesinde heyecan duymaktır." (Resim: 94). Neşeyle saçlarını tarayan, kendisini bir buluşmaya hazırlayan, ama erkeğin(in) beklentilerine, beğenisine uygun olarak hazırlamaya çalışan bir genç kız/kadın görüyoruz. Bir elinde tarağı/fırçası, bir elinde deodorantı. Erkeğin bu buluşmaya hazırlanıp hazırlanmadığına dair hiç bir belirti yok. Bu belirtiyi bu karede görmek mümkün olmadığı gibi, serinin diğer karelerinde de görmek mümkün değil. Çünkü, kendisini beğendirmek zorunda olan ve dolayısıyla bu çabayı göstermesi gereken kadın. Nitekim dev bir kozmetik sanayiinin (daha çok) kadınlar için çalışması, kadınlara hitap etmesi de bunu gösteren bir olgu. Tabii bu olgu, beğeninin "estetik" boyutunu gösteriyor.

Bir de beğeninin, deyim yerindeyse ailevî-toplumsal boyutu var. Bunu da resim 54'te görmek mümkün. Bu resimde, "Aşk ... onun ailesiyle tanışmaya giderken heyecan duymaktır." diye tanımlanıyor. Kaygılanan, hep bir şeylerin iyi gitmesi için çırpınan, heyecanlanan yine kadın. Önceki resimde sevdiği ve kendisini beğendirebildiği erkekle buluşmak için hazırlanırken heyecanlanıyordu. Şimdi de aynı duyguyu erkeğin ailesi karşısında yaşıyor. Demek ki, erkeğin beğenisi de yeterli değil. Kendisini erkeğe beğendirdikten sonra, şimdi de sıra, belki de daha sıkıntılı olan, erkeğin ailesinin beğenisine gelmiştir. Bireysel beğeni, kurumsal beğeni tarafından "denetlenmekte" ve "onaylanmakta"dır. Resmîleşmemiş ve kurumlaşmamış beraberlikleri hoş görmeyen toplum(umuz) bir ilişki kurumlaşırken de bireyler üzerindeki denetimini eksik etmemektedir.

Biraz önce "bireysel beğeni, kurumsal beğeni tarafından 'denetlenmekte' ve 'onaylanmakta'dır" dedik. Oysa ki, onaylanmayabilirdi de; yani "denetim kurulu" (aile), yaptığı soruşturmadan sonra olumsuz bir karar da verebilirdi. Ama bizim çiklet resimlerimiz, toplumun, genelde "mutlu son"ları sevdiğini bildiğinden 12. karesinde "Aşk ... o "uzun yolda" yürümektir." diyerek bizi bir "uzun yola", evliliğe sokuyor. Resimde arkası dönük olarak yürüyen gelin ve damadı görüyoruz. "Uzun bir yol" olarak nitelenen evlilik yolculuğuna çıkmışlar. Artık bu, "uzun bir yol" mudur, yoksa sonun başlangıcı mıdır bilemiyoruz. Ama anladığımız, ailenin onayı alınmış ve yeni bir aile daha kurulmuş ve bir törenle kutsanmıştır. Törende, bekâretin simgesi "beyaz gelinlik" içindedir gelin. Belki belinde "kırmızı kuşağı" da vardır, resimde görünmüyor.

26 Aralık 2015 Cumartesi

ONLAR



ONLAR



büyük çağ yanıyor

mahalleler yanıyor

düşünceli insanlar

avam kediler

geceleyin açan çiçekler

ve kavaklar

ve çocuklar yanıyor kısa tarihlerinden



ağlama nöbetleri geçiriyorum

kalabalıkmış değilmiş

ayıpmış

kan ve şarap saatin gözü önünde

soluyor ama iyileşmiyor



kış kokusu yüzümde

kışları sevişirim ben içten içe

acırım üşürüm büyürüm



can şişe

kırılmış kalmış mahallede

şarap gözüme kadar akmış bayırdan

kadın düşmüş

çocuklar dolu gözlere sürgün

neslini vurmuşlar kuşların ve gündüzsüz ülkelerde

tanrıyı çok aramışım



direnmekten içimde bir cinayet büyümüş

bulmalı ve vurmalı onları

hayır!

onlar gibi mi olmalı?



sevdikçe sevesim geliyor

yandıkça yanıyorum

                                                         Elif ERÇİN


25 Aralık 2015 Cuma

Oyuna Giriş Taşı

Oyuna giriş taşı

Tılsımlı sözler
Anti simetrik yapılar
Birbirine karışmış çokluklar
 cübbe giydirilmiş
Yorumcular
 ayrımında mı
Sisin ardındaki gölgenin
Kelimeler kendileri kadar varlık dışı
Ağırlığım kadar anlamsız yerim
Bir cinayetten sonra
Dil karmaşası
İronik bağlar
Şüphelerim hangi dilde anlamlı
Hangi dilde konuşur lal bilge
Aşk hangi dilde yaşanır
Her sözcük kökenine ihanet
Kendime ihanet
Sözcükler çoğaltılır kanıtlar için
Sözcükler ki kanıtıdır bir yalanın
Öznesine ihanet
Deneysel doğrulamalar
Yaşam hangi örüntüde buluşur sözcüklerle
Hani nerde bu oyunda çıkış taşı
Soluğumdan gelen hayat
Soluğumda mı tükenecek